YOKLUÄžUN VE TV
​
Bazen oturduÄŸun yerde düÅŸünürsün.
Kimin ellerindedir boynunu taşıyan ip?
Kimin elleri ellerindeydi epeydir?
Kimin bu tatsız tuzsuz şarap?
Neydi bu sunucu adamın adı?
Bazen oturur düÅŸünürsün.
Kimin bu mutsuz tavan?
Kimlere kalacak bunca ıvır zıvır, çöplerde karıştırıldıktan sonra?
YaÄŸmurlu bir günde gittiÄŸiniz tiyatronun biletleri,
SeviÅŸmeden önce sabırsızca içilmiÅŸ sigara izmaritleri...
Programdaki kel adam acaba evlenebilecek mi?
Bazen sırtın kapıya dönük oturur, düÅŸünürsün.
Kimler kimsesiz kalmış,
Åžu yıllardır bildiÄŸimiz savaÅŸtaki çocuklar ve senden baÅŸka?
Kimse var mıdır sessizliğini duyan?
Kim kemirir içindeki kurdu?
Hangi komÅŸunun TV sesi deler geçer gecenin bir vakti,
Malzemesinden çalınmış duvarlarını?
Bazen oturamazsın, arşınlarsın odayı.
DüÅŸünceler seni aşındırır.
Kiminle?
Nerede?
Kimin duvarlarına çarpmaktadır ÅŸen kahkahası?
Kimin elleri onun beline…
Neyse.
Åžu dondurma reklamındaki kadının beli de…
Bazen düÅŸünemezsin.
DüÅŸünemediklerin çullanır beynine.
Hayallerinin sınırında gördüÄŸün o yemyeÅŸil vadi
İşkence uçurumu.
Kenarında yürür, gezinir mazoÅŸist ruhun.
Nasıl da önce aşılar, derken büyütürsün içindeki nefreti.
Ha sen, ha Kanal 67’deki haber spikeri.
Bazen kapıya dönük oturur düÅŸünürsün.
Kim gelecek gece gece?
Kimi bulacak içinde?
Kimi zehirleyecek dudakların?
Merakın titrer durur.
En heyecanlı yerinde 256. bölümün sonu.
Bazen aÄŸzındaki diÅŸ macununu tükürürken pis lavabonun eteklerine,
Yatarayak ölümü düÅŸünürsün.
Bazen düÅŸünürken ölürsün.
Salonda TV açıktır,
Haberin bile olmaz.